Tanburun Tarihçesi

TANBURUN TARİHÇESİ
Tanburun tarihi ve gelişim süreci incelendiğinde birçok kaynakta, bu çalgı hakkında farklı isimlendirmeler, bulunduğu coğrafyalar, yapısal ve icrasal farklılıklarından bahsedildiği görülmektedir.
Tanbur sazına Mezopotamya’da milattan önce iki bin yıllarının başlarında, yani bundan dört bin sene evvelki devirlerde rastlanmaktadır. Demek ki şimdi kullandığımız tanburun en az dört bin senelik mazisi bulunmaktadır. İlk zamanlarda tanbur iki telli idi. Bugün dahi Hazar denizi civarındaki Kırgızlarla Kalmuklarda kabile sazı olarak iki telli tanbur yaşamaktadır. Zaman geçtikçe tanburun telleri arttırılarak üç veya daha ziyade telli tanburlar yapıldığı gibi tanbura benzetilmek sureti ile de başka birçok sazlar icat edilmiştir. Bu sazlar kah tanbur sazının kısalması ile kah tanbur kasesinin büyültülüp küçültülmesi ile kah da sap ve kase biçimlerinin az çok değiştirilmesi ile ortaya çıkarılmıştır. Hintlilerin “vina” dedikleri saz ile “bin” adını verdikleri diğer çalgı tanburun ud biçimine doğru attığı ilk adımları göstermektedir. Tanburdan fikir alınmak sureti ile yapılan sazlar arasında ud, kopuz, çöğür, lavta, banco, gitara, mandolini sayabiliriz (Arel 1949, akt. Okan 1996: 311).

Tanbur, neyden sonra Şarklıların en çok değer verdikleri musiki aletidir.
Aktardıkları bir rivayete göre neyden daha eski olan tanburun kökeni filazof Eflatun’a dek gider. Eflatun tanbur çalarmış ve musikiye hakkı ile vakıf imiş (Behar, 2008: 166). Baloğlu’nun “Kadı-zade-i Tirevi Edvarı” isimli çalışmasında, Eflatun’un tanburuna ilişkin şu açıklaması görülmektedir: “Hukema-i mütekaddiminden Eflatun on altı perdeli tanburu vaz’ idüp yetmiş bir nevi’ sadayı on altı perdenün içinde zabt eylemişdür”. Tirevi’nin eserinde, on altı perdeli tanburun, Eflatun tarafından icat edildiği ifadesine rastlanmaktadır (2014: 7). Felsefe tarihinin en büyük düşünürlerinden Eflatun’un MÖ 427-347 arasında yaşamış olması, kendi icadı olan on altı perdeli bu tanburun yaklaşık 2500 yıl önce kullanılması, oldukça dikkat çekici bir bilgi olarak görülmektedir.
Bugün elimizdeki tarihi kayıtlara göre tanburun varlığı ancak XV. Yüzyıla kadar dayanmaktadır. Tanburun bu yüzyılda hem Türkistan’da hem de Anadolu’da görülmesi enteresandır. Türkistan hakanlarından Hüseyin Baykara’nın ünlü fasıllarına katılan Tanburi Küçük Ali isimli bir çalgıcıya rastlanmaktadır. Daha sonra XVII. yüzyılda Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde “Sazendegan-ı Tanburciyan” olarak 300 tanburinin varlığını kaydetmiştir. XVIII. yüzyılda yaşamış ünlü ressam Levni birçok minyatüründe tanburu resmederek 250 yıl önceki tanbur şekli hakkında fikir vermektedir (Üngör 1951, akt. Okan 1996: 197).

Tanburun isim kökenine dair çeşitli kaynaklarda, farklı açıklamalara rastlanmaktadır:
Güney Mezopotamya’da M. Ö. 4000 yıllarında yerleşmiş olan, hangi ırka bağlı oldukları kesin olarak çözümlenmemiş fakat Orta Asya’dan göç ettikleri, dil ve bazı gelenekler bakımından tarihte Türk olarak anılan, Ural ve Altay milletleri topluluğu ile bağlantıları olduğu kabul edilen Sümerlerde tanbura “PANTUR” denmiştir. PAN Sümerce yay. TUR ise küçük anlamı taşımaktadır. Bu duruma göre tanbur Sümercede küçük yay anlamı taşımaktadır (Açın, 1994: 119).

Al-Mes’udi (Muruc-u z-Zeheb, VIII-90) çalgının bulucusu olarak, Sodom ve Gamorrah’ın zevk ve eğlenceye düşkün halklarını göstermekte, isminin “Tann: uyumlu ahenkli ses” ve “bur: helaki mukadder-yok olacağı belli” anlamlarından gelme olduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte çalgının bulucusunun halk arasında “Muzavvir veya Mavzur” adlı bir kişi olarak da anıldığı bilinmektedir. Farmer Türkistan Türklerinde “güvercin göğsü” anlamına da gelen tanburla ilgili olarak kesin bir şey söyleyememekle birlikte, bazı anımsatmalar yapmıştır: “Çalgıya yüzyılımızda Kuzey Afrika’da eski Mısırca kelimenin “n-b-r” sessizlerini taşıyan “gunibri” adıyla rastlamak mümkündür. Gunibri, bir kantar tabağı, bir midye kabuğu, ağaçtan bir gövde, deriden bir göğüs ve atkuyruğu tallardan oluşmuş, burguları bulunmayan haliyle tanburun bilinen en ilkel şeklidir. Bu çalgı Atlas Okyanusu’ndan Nil’e kadar Kuzey Afrika köylüleri arasında görülebilir. Tını kutusu çok değişik şekil ve boylarda, armut biçimimde, yumurtamsı yarım küre ve dikdörtgen biçimlerinde yapılmıştır (Sarı, 2012: 55-56).

Necefzade, çalışmasında tanbur kelimesinin, birçok halk tarafından kullanıldığı ancak herhangi bir halka kesin olarak mal edilemeyeceğini açıkladıktan sonra tanbur ismi için şu fikir ve örnekleri sunduğu görülmektedir:

Tanbur sözünün izahı çeşitli halkların (Sümer, Türk, Yunan, Arab, Fars vb.) dillerinde farklı şekilde verilir. Eski Türk dilinde ise tamar, damar demekdir. “Kitabı Dede Korkut” destanında tamar sözü bu anlamda sık sık kullanılır....Çalgının telleri ilkel dönemlerde büyükbaş hayvan damarından hazırlandığından eski Türkler onu önceden tamar adlandırmışlardır. Sonraki aşamalarda bu söz fonetik değişikliklere maruz kalarak tamur, tambur, dambur, tanbur şeklini almıştır (2016: 261).

Sarı, çalışmasında tanbur ismiyle ilgili şu açıklamaları sunmaktadır:

eşitli yazarlar isim kökeniyle ilgili olarak değişik yollar önermektedirler. Örneğin yukarıdaki n-b-r ile; bara (kuzu), dunbara: kuzu kuyruğu olarak açıkladıkları bileşimde; “nabara” bir Arapça fiil kökü olup, “sesi yükseltmek” anlamına gelmektedir. Fransızca’da tambour sözcüğü bir çeşit davul anlamında kullanıldığı için, Fransız müzik bilimcileri konuya vurmalı çalgılar yönünde bir açıklama getirmektedirler. Larousse’un ve Darmesteter’in sözlüklerinde de tambour sözcüğünün Fransızca davul anlamına gelen tebirden alındığı yazılıdır. Albert Dauzaf, türeyiş sözlüğünde tambourun tabl, taboul’l kelimesinden geldiğini ve tanbur çalgısının Arapçadaki al-tanbour isminden etkilenmiş olabileceğini belirtmiştir. Fransızca bir müzik dergisinde yazar tambour kelimesinin Keldanice’de “ta-am”:şarkı söylemek, “ba”:deri, “ur” köklerinin birleşimleriyle “ta-am-ba-ur”, yani “at derisiyle şarkı söylemek” ten geldiğini yazmaktadır. Başka bir Fransız yazar tambourun İspanya’nın bazı yörelerinde kullanılan “atabel” veya “tebeul” kelimelerinden geldiğini bildirmektedir. Hüseyin Saadettin Arel, bu sözcüklerin aslında İspanyolca olmadığını, Arapça “davul” anlamına gelen “et-tabl”dan Endülüs yolu ile İspanyolcaya geçtiğini bildirmiş ve şöyle devam etmiştir: “Sümer musikisi incelemeleriyle tanınmış Francis W. Galpin adlı İngiliz yazar 1938’lerde tanbur isminin kökenini açıkladı: Bu yazara göre Sümer Türkleri tanbura “pantur” derlerdi. “pan” Sümerce’de “yay”, “tur” ise “çocuk, küçük” demekti. (torun sözcüğü bugün de kullanılmaktadır). Bu durumda “pantur: küçük yay” anlamına gelmektedir”(Arel, akt. Sarı, 2012: 56). Galpin’in kitabında bulunan, İÖ 1600’den kalma bir sınır taşı fotoğrafında tanbura benzer bir çalgı çalan iki adamın kabartma resimleri görülmektedir. Sümerlerle sıkı ilişkide bulunan ve Sümerce’den birçok kelimeler almış olan Gürcü’ler tanbura hala panturi demektedirler. Tanburun adı Ermenice’de pantirdir. Eski Yunancada ise üç telli tanbura pandura denilirdi (Bailly, akt. Sarı, 2012: 56). Pandora vb. isimlerle ile ilgili öyküleri çoğaltmak mümkündür. Bize yakın gelen isim açıklaması şöyledir: Eski Fransız bilimci Castell “Dictionnaire Heptglotte” adlı eserinde Arapça “TaNaBa” köküne göre ; “tanburün, tonburün ve tınbarün” ile “tanabir”i kullanmıştır. Sözcük eski kaynaklarda bugün söylenilen gibi değil de, “tonbur, tunbur” şekline geçer. Belirgin örneği Farabi’nin “Kitab-ül-Musiki ül- Kebir”inde görülmektedir. Kelime örtülü ve ortada “vav” kullanılmış olarak açık bir şekilde “tunbur”dur. Bu günkü şeklini İstanbul’da “Tanbur-i Kebir-i Türki” çıktıktan sonra almış. Nitekim Evliya Çelebi (17.yy çalgı adını “tı” harfinden sonra “elif” koyarak kesin bir şekilde belirlemiştir. Ortaçağda İstanbul’da hala “tunbur” diyenlerin olduğu da çağdaşı Meninski’de (işiterek yazmış olmalı ki) görülmektedir(2012: 56).

Bir musiki aletinin çıkışını etimolojik olarak araştırmak gereklidir. Mesela, arap seyyahı İbn Daşt, Islavların (MÖ X yy.) Domra kullandıklarını kaydeder. Yine Kopuz’un Türklerdeki başka adı “Tonbura”, Kalmuklar “Dombra”, Moğollar “Dombur”, Kırgızlar “Dumra”, Ostiyak ağzında “Dombra”, Mevlana’nın bir rubaisinde de: “Tanbur” adlarına rastlıyoruz (İlhan, 1978: 19).

Tanbura niçin yay adı verilmiştir? Çünkü sesi büyütecek küçük bir kutu ile uzun bir saptan yapılıp tellerine sapında basılarak çalınan telli saz fikrini insanların av yayından almış oldukları tahmin edilmektedir. Bir av yayının telinden dikkate çarpacak derecede güzel ve kuvvetli bir sesin çıkacağı düşünülünce böyle bir yayı kullanan insanların yaya birkaç tel daha ilave ederek harpa, yahut gerilmiş telleri bir küçük kutu ile bir sapa bağlayarak tanbur vücuda getirmeleri gayet makul bir ihtimal olarak kabul edilir. İşte bundan dolayı tanbur sazı “küçük yay” manasında “pantur” diye isimlendirilmiştir.  Sümer Türkleri ile sıkı münasebetlerde bulunarak Sümerceden birçok kelime kullanmış olan Gürcüler, tanbura hala “panturi” demektedirler. Ermenicede tanburun adı “pantir” dir. Eski Yunancada üç telli tanbura “pandura” ismi verilirdi. “Pantur” kelimesi dilde çok tesadüfi küçük bir değişiklikle “tanbur” kıyafetine girmiştir (Arel 1949, akt. Okan, 1996:310).
“Tanbur” kelimesinin nereden geldiği hakkında akla yakın olan ve olmayan pek çok görüşler vardır. Bunlardan birisi Farsça’da kuzu kuyruğu demek olan “Dünbe-i Bere” den geldiği, bunun Arapça’da “Duba-i Bara” şekline dönüştüğü, sonrada “tanbûr”ekline geldiği açıklanır. Larousse ve Dermesteter’in lügatinde Farsça “Davul” anlamına gelen “Tebir” kelimesinden kaynaklandığından söz edilir. Albert Dauzat ise bu adın Arapça “davul” demek olan “Taboul”dan geldiğini, Arabların “Al-Tanbur” demesinin buradan esinlendiğini ileri sürmüştür. Bunun gibi Keldanice asıllı “Taam-Bâ-Ur”dan geldiğini iddia eden Batılı araştırmacılar da vardır. Francis W. Galpin adındaki İngiliz bilgini Sümerce’de “Küçük yay” anlamına gelen “Pantur”dan geldiğini söylemiştir. Öteden beri Yunanlıları çok seven, Doğu’ya ait her konuyu bir “Yunanlı kompleksi” içinde açıklamaya çalışan Avrupalılar Yunanca “Pandûra”, Ermenica “Pintir”, gürcü dilinde “Panturi” gibi kelimelerin zamanla değişikliğe uğrayarak “Tanbûr” şeklini aldığını ileri sürerler. En akla yakın olanı, Sümerlerin bu sazın atasına “Tanpur” dedikleri, bu kelimeyi buradan alan Yunanlıların “Pandur” demeleri, bu şekildeki yakıştırmalara sebep olmuştur (Özalp, 2000: 163).

Sazın adı bazı sözlüklerin yazdığı gibi tambur değildir; ağızdan böyle çıksa bile, aslı Sümerce Panturdan bozulma ‘Tunbur’olduğu için, n ile yazılma zarureti vardır (Tanrıkorur,2001: 160). Şunu da belirtmeliyiz ki: Fransızcada bulunan ve (Tambour) şeklinde yazılıp (Tambur) olarak okunan, bir çeşit trampet, davul anlamına gelen kelime ile sazımızın hiçbir ilişkisi yoktur. Dikkat edilirse şimdiye kadar kullanılan deyimlerin hepsinde konuşurken ve yazarken mutlaka (Tanbur) yazıp, okumalıyız. Aksi her şekilde yanlış olur. Deyimlerin toplumların bünyelerine, konuştukları dilin ses uyumuna göre çeşitli şekilde değişmeleri doğaldır. Bu kurala uyarak, (Pantur) kelimesi de zamanla değişime uğramış ve Türk dilinde (Tanbur) olmuş ve bu şekilde yerleşmiştir (Aksüt,1994: 112).

Katip Çelebi ve Evliya Çelebi, tanburu XVII. yüzyılda Türk çalgı aletleri arasında saymışlardır. Evliya Çelebi tanburun Maraş’ ta icat edildiğini söyler (Aksüt,1994: 14).

Kaynak : YAYLI TANBURUN TÜRK MÜZİĞİNDEKİ YERİ ÖNEMİ VE KULLANIMI Cenk ÇÖL Sanatta Yeterlik Tezi

Yorumlar

Popüler Yayınlar